Fortune Spells
Fortune Spells… Adını ilk duyduğumda dedim ki, “Heh tamam, yine bir sihirbazlık, büyücülük işi”. Ama sonra oynayınca fark ettim ki bu oyun sadece büyüyle değil, içsel şansla da alakalı. Sanki ekranın başında değil de bir cadının kazanının başındasın. Karıştırıyorsun, çeviriyorsun, hop patlıyor ekran!
Slotter’da denk geldim. Hani öylesine tıklarsın ya, bir bakayım dedim. İyi ki bakmışım. Çünkü Fortune Spells öyle sıradan sembollere sahip değil. Parlayan iksirler, uçarı kitaplar, gizemli halkalar… Her biri ayrı bir büyü öğesi, hepsi de sana kazanma şansı fısıldıyor.
Bu oyunun olayı şu: Ne zaman ne olacağı belli değil. Bir spin çeviriyorsun, üç saniye içinde ekran ışıl ışıl oluyor. Bonuslar, wild’lar, büyü efektleri… Tıpkı Hogwarts’tan kaçmış bir slot oyunu gibi.
Şaka değil, bazen “bir kere daha çevirip çıkayım” diyorsun, sonra kendini yarım saat sonra hâlâ kazanırken buluyorsun. O kadar içine çekiyor ki, sanki kendi şansını büyüyle yönlendiriyorsun. Bir yerde dedim ki, “Tamam, bu oyun benden bir şeyler biliyor”. Öyle bir bağ kuruyorsun yani.
Fortune Spells oynayacaksan, net konuşalım, adres belli: Slotter. Çünkü burası seni zırt pırt reklamla boğmuyor, oyunun tam ortasında “bekleyin reklam geliyor” demiyor. Giriyorsun, oynuyorsun, kazanıyorsun. Mis gibi.
Ve en güzeli ne biliyor musun? Slotter arada sana şans da veriyor. Yani şans bonusu. “Buyur abla, bu da sana uğurlu gelsin” tadında bir hareket yapıyor. Bir nevi oyun içi motivasyon. Bu da yetmiyormuş gibi destek sistemi de on numara. Takıldın mı? Şıp diye çözülüyor.
Fortune Spells’i başka yerde oynarsan o ambiyansı yakalayamazsın. Slotter’da her şey bir tık daha akıcı, bir tık daha sihirli. Resmen oyunun ruhu orada daha bir başka çalışıyor.
Bu oyun, şansla büyünün flört ettiği o ince çizgide duruyor. Yani ne çok kolay ne de imkânsız. Kazanıyorsun ama emek vererek. Her spin bir umut, her efekt bir tebessüm.
Belki de günün sonunda kazandığın altınlar değil de, kendine ayırdığın o güzel vakit olur. Belki o vakitte büyü seni bulur, belki de sen artık kendi büyünü yaratırsın. Kim bilir…
Bak abi, The Secrets of London deyince insanın aklına direkt Sherlock Holmes, köhne sokaklar, sisli…
Şimdi sen bana de ki, “Vahşi Batı’da şans mı olur be abi?” Ben de sana…
Bak, The Great Egypt deyince insanın aklına hemen o devasa piramitler, firavun maskeleri ve hazine…
Bir gün oturmuşum, moral sıfır. Hani şu marketten alıp da tatsız çıkan portakal gibi... Ama…
Vallahi abicim, 30 Spicy Fruits dedin mi insanın canı ister istemez bir manav sepeti ister…
Bir ara moralim yerlerde, hani şu dizi izlerken gelen son dakika faturası gibi... İşte tam…